© Aksaray Meydan 2020

Sayın Vekilim; …

Sürücü kursları eğitmenleri illerindeki vekillerine toplu halde yazdıkları bir mektupla büyük sıkıntı içerisinde olduklarını ve kendilerinin sorunlarına eğilmelerini istediler.

Yazdıkları çok uzun bir mektupla tüm sorunlarını illerinin vekillerine duyurmak isteyen sürücü kursları eğitmenleri sıkıntılarını şöyle kaleme aldılar: “Bu rapor ülkemizin durmaksızın kanayan yarası olan trafik terörüne istinaden işin mutfağında olan biz direksiyon öğretmenleri tarafından hazırlanmıştır.
Öncelikli olarak size kendimizi tanıtarak başlamak isteriz ki, akabinde kimsenin dillendirmediği gerçekleri bu raporda sunulmuş olarak bulacaksınız. 
Bizler ülke geneli çalışan Direksiyon Öğretmenleriyiz. Kısaca bilgi vermek gerekir ise son iki yıldır en az lisans mezunu, öncesinde lise mezunlarının Halk Eğitim Merkezlerinin açtığı kurslara katılıp başarı sağlamaları durumunda Direksiyon Usta Öğretici sertifikası almaya hak kazanıp bu mesleğe giren ortalama yetmiş bin kişiyiz. 
Sürücü kurslarının bilinen durumları neticesinde büyük çoğunluğumuz asgari ücrete hatta asgari ücretin altına çalıştırılıp asgari ücrete imza attırılmaktayız. Bu durum ÇSGB'nın 2015 Aralık teftiş raporunda da açıkça belirtilmiştir. 
Çalışma saatlerimiz ve şartlarımız oldukça vahim boyutlarda olup denetim ya yok ya da işin sahibi olan Milli Eğitim Bakanlığı'nın Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü bünyesinde olan Sürücü Eğitimleri Daire başkanlığının yetersizliği ve konuya farklı açıdan bakmasıdır ki aşağıda detaylı şekilde açıklanmıştır. Sürücü kursları bir çok ilçede sertifikasız eş, dost, akraba gibi kimseler ile ders vermekte ve ne acıdır ki kimse de ses çıkarmamaktadır. Bütün bu olumsuzlukların temeline inildiğinde karşımıza tek bir kurum çıkmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı, Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü, Sürücü Eğitimleri Daire Başkanlığı. Bu dairenin başında olan kişi, biz emekçileri hiç hükmünde görüp bizim ile ilgili tüm yasa, yönetmelik ve maddelerini yok saymakta ve bizleri MEB personelinin dolayısı ile kendilerinin de ek kazanç elde edebilmesi adına asli görevimiz dışında kullanmaktadır. Bilginiz olması açısından konuyu tam detaylı açıklayayım ki, olası sorulara maruz kalırsanız eksiğiniz olmasın. 
Biz usta öğreticiler ile ilgili, 21/5/1977 tarih ve 15943 sayı ile yayınlanan bir yönetmelik mevcut. Bu yönetmelik 20/10/2000 tarih ve 24206 sayı ile 29/8/2009 tarih ve 27334 sayı ile ek düzenlemeler yapılmıştır. Tüm bu düzenlemeler ve asıl yönetmelik bünyesinde bizlerin görev, yetki ve sorumlulukları Eğitim, Öğretim ve Üretim üzerine olduğu da açıkça belirtilmiştir. Buradaki üretimden kasıt da mobilya, demir, el sanatları, takı tasarımı, halı, kilim dokumacılığı vb. gibi derslerde üretilen mamuller içindir. Yani görevlendirilmemizin ana teması ders verme üzerine olup mesleki adımız da bu neden ile usta öğretici yani öğreten kimse anlamını taşımaktadır. Ayrıca 1739 sayılı METK 47. Maddesinde; Usta ve uzman öğreticilerinin asli görevlerinin tanımlamasında örgün ve yaygın eğitim kurumlarında, hizmet içi yetiştirme kurs, seminer ve konferanslarında gerek duyulduğu takdirde çeşitli alan derslerinde geçici veya sürekli olarak uzman ve usta öğreticiler görevlendirilebilir yazmaktadır. İlginçtir ki, MEB ÖÖKGM Sürücü Eğitimleri Daire başkanlığı bizleri direksiyon sınavlarında yetersiz görülen kursiyerler de aracı geri getirecek şoför olarak asli görevimiz dışında tüm yönetmeliklere aykırı olmasına rağmen kullanmakta ve bu kullanma için hiç bir hak ediş de ödememektedir. Yapılan bu işlem aynı zamanda; Hiç kimsenin isteği dışında ve ücreti ödenmeden çalıştırılamayacağı, angaryanın yasaklandığı Anayasamızın 18. maddesine de aykırılık ihtiva etmektedir. Sadece bu da değil, haftalık çalışma saatlerimizi MEBBİS (Milli Eğitimin Ders Programı) sisteminde dolduran bizleri yasak olmasına rağmen 4857 sayılı iş kanunu ve 5580 sayılı Özel Öğretim kanununu da yok sayarak fazladan ve asli görevimiz dışında çalıştırmaktadır. Bu çalıştırmadan dolayı sınavda olduğumuz gün sosyal güvencemiz olmadığından, meydana gelebilecek bir kazada iş göremez durumda kalmamız dahilinde iş kazası olmayacağından bizler ve ailelerimiz açlık ile karşı karşıya kalacak olmamız iş hukukunatamamen zıtlık içermektedir. Nerede ise her sınav günü kaza haberleri çeşitli ilçelerden duyulmakta ve bunun ile ilgili bir fotoğraf albümü oluşturmuş durumdayız. Bilinmesi de gerekir ki 03.11.2015 tarihinde Yozgat'ın Sorgun ilçesinde sınav anında meydana gelen kazada usta öğretici meslektaşımız Ali Osman Öcal hocamız hayatını kaybetmiştir. 
Bu çalıştırmayı da MEB, MTSK (Motorlu Taşıt Sürücü Kursu) yönetmeliği ile yapmaktadır. Yine MTSK yönetmeliğinin tanımlar kısmının 4. Maddesi 1.Fıkrası D bendinde eğitim personeli olduğumuz açıkça yazmakta lakin yine aynı yönetmeliğin 9.Bölümolan Sınavlar kısmının 28. Maddesi 3.Fıkrasında Kurslarda görevli eğitim personeli sınav komisyonlarında görevlendirilemez, ibaresi bulunmakta olup, 29. Maddenin 6.Fıkrasında ise sınav görevine gelmeyen usta öğreticilerin nasıl cezalandırılacağı yazmaktadır. 7.Maddesinde ise şoför olarak kullanıldığımızın bariz göstergesi olan, sınav anında yetersiz bulunan kursiyerin sınavı sonlandırılır ve kursun usta öğreticisi aracı sınav başlangıç alanına geri getiri ibaresi yer almaktadır. Bu yönetmeliğin bir çok maddesinde daha cezalandırmalar bir yıl uzaklaştırmalar belirtilmektedir. 33.Maddenin 3.Fıkrasında ise usta öğreticinin sınav anında aracın neresinde oturacağına kadar yazılmıştır. Bizler bu haksız ve adaletsiz uygulamanın karşısında 2015 yılında sosyal medya üzeri imza kampanyaları başlatıp, Ankara'da oldukça kalabalık bir protesto eylemine kadar giden neticeler sonucunda MEB ÖÖKGM Sürücü Eğitimleri Daire başkanlığı tarafından lütfen fark edilip bir yönerge ile sınav görevlendirilmeleri için hak edişlerimiz sürücü kuru sahiplerine yüklenmiştir. Bir kurs sahibi de dava açarak bu işlemi durdurmuştur. Dava konusu bizlerin MEB tarafından görevlendirildiğimizdir. MEB ÖÖKGM tarafından en son yayımlanan 19/10/2017 tarih ve 30215 sayılı MTSK yönetmeliğin de bizlerin tüm yasaları çiğneyen asli görevimiz dışında sınavda şoför olarak ve hak ediş ödenmeden görevlendirilmez tekrar yazılmış ve bu konu da tarafımızdan Danıştay'a dava şeklinde taşınmıştır. Sosyal güvenlik ve özlük hakları yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ile 4857 sayılı İş Kanununa bağlıyız. Yetki, sorumluluk, ödül ve cezalar ile bunların uygulanması bakımından; 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 1702 sayılı İlk ve Orta Tedrisat Muallimlerinin Terfi ve Tecziyeleri Hakkında Kanun, 4357 sayılı Hususi İdarelerden Maaş Alan İlkokul Öğretmenlerinin Kadrolarına Terfi, Taltif ve Cezalandırılmalarına ve Bu Öğretmenler İçin Teşkil Edilecek Sağlık ve İçtimaî Yardım Sandığı ileYapı Sandığına ve Öğretmenlerin Alacaklarına Dair Kanun ile 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun, hükümlerine bağlı olup, göreve başlama ve ayrılma gibi durumlarda ise 5580 sayılı Özel Öğretim kanununa bağlı durumdayız. 
Bu kadar karışıklığın içinde boğulan ve oldukça düşük ücretler eşliğinde aileleri ile yaşam mücadelesi veren usta öğreticiler bir de Milli Eğitim Bakanlığı'nın Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü'nün Sürücü Eğitimleri Dairesinin başkanlığı tarafından hem hak edişi sömürülmekte hem Anayasa ve iş hukuku dahil bir çok kanun yok sayılıp asli görevlerinin dışında çalışmaya mecbur bırakılmaktayız. Bu olumsuzluk ve kanunsuzluk hakkında kendilerinden randevu alınarak gidilmiş sonuç alınamamış, akabinde durumumuz hakkında ülke geneli bu başkanlığa bin iki yüz dilekçe yazılmış ancak tarafımıza makam atladınız bunu bize nasıl sorarsınız diyerek savunmalarımız alınmıştır. 
Sayın vekilim; Kısaca geçmeye çalıştım anlayacağınız üzere durumumuz oldukça sıkıntılı ve vahimdir. Ülkemizde ki trafik kazalarını da düşününce mesleğimizin önemi ortaya çıkmakta rahat bir çalışma ortamı sağlanmasını bekler iken Devletin bir daire başkanlığının biz meslek erbaplarının haklarını gasp etmesi ve durmaksızın işsiz bırakma ile tehdit etmesi takdir edersiniz ki oldukça iç karartıcıdır. Eminiz ki bu olup bitenlerden yüce meclisimizin bilgisi ve haberi yoktur. Bilemiyoruz belki de Milli Eğitim Bakanlığının bile haberi olmayabilir. Türkiye Cumhuriyeti ülkesinde tüm sürücü eğitimi, ölçülüp değerlendirilmesi ve bütün denetimi sadece bir daire başkanının inisiyatifine bırakılmış, kişisel hırsların ve beklentilerin ön sıralara geçtiği bir hal almıştır. 
Bu tanıtımdan sonra geliyoruz ülkemizin gerçeklerine; Hepinizin bildiği üzere eğitim her işin başı ve olmaz ise olmazıdır. Sürücü eğitimi ise 1987 yılında dönemin Başbakanı rahmetli Özal tarafından İç İşleri Bakanlığı bünyesinden alınıp eğitimin arttırılması maksadı ile Milli Eğitim Bakanlığına devir edilmiştir. O tarihten bugüne kadar ne yazık ki bir arpa boyu yol alınamamış, bir takım siyasi odakların arpalığı durumuna getirilmiştir. 
Yukarıda devamlı sözü geçen ÖÖKGM'nin bilerek ve isteyerek yaptığı yanlış uygulamaları neticesinde ülkemizin geneli duble yollar ile kaplanmış durumda iken trafik kazaları ve bağlı olan can kaybı ile yaralanmalar neticesinde oluşan maddi kayıplar da ülke ekonomisine inanılmaz boyutta zarar vermektedir. Otomotiv endüstrisinin de yurt dışına bağlı olduğu düşünülünce zararın boyutu ortaya çıkmaktadır. Trafik kazalarında ki kayıp ise son on yılda TUİK rakamlarına göre iç savaş yaşanan bir ülke sayısı ileeşdeğerdir. Bu kurumun başına siyasi çevreleri ile atanan kişilerin yetersizlikleri yüzünden eğitim ne yazık ki maskülen mizah olarak karşımıza çıkmaktadır. Sürücü eğitiminde belirli kriterleri getiren MTSK yönetmeliği neticesinde kursiyerle on dört ders verilmektedir. Ülkemizin ekonomik konjonktürü ve halkımızın genel yapısı incelendiğinde kursiyerlerin eğitim değil belge, diploma, ehliyet gibi evrak peşinde olduğu bilinmektedir. Bu neden ile on dört ders alan kursiyerler bu durumda sınavlara girmekte ve resmi adı ile sürücü belgesi halk dilinde ehliyet olan belgeyi edinmektedirler.
İşin asıl kısmı sınavlar ile alakalıdır. İlgili müdürlüğe müteakip defalar sözlü ya da yazılı müracatlarımız dikkate alınmamış tam aksi şekilde tarafımızdan savunma istenmiştir. Oysa ki hem işin mutfağındaki bireyler olarak hem de dünya ülkelerinde ki tüm ölçme ve değerlendirme işlemleri örnek durumda önümüzde bulunduğundan konu ile ilgili bili birikimlerimizi ve tecrübelerimizi aktarmamıza fırsat verilmemiş ve bilindik menfaate dayalı uygulamalar hayata geçirilmiştir. Bunları sırası ile aktarmak gerekirse ki oldukça ehemmiyet arz etmektedir, sınavlar bırakalım gelişmiş ülkeleri Abu Dabi, Dubai gibi emirlikler de dahi güzergahsız yapılmaktadır. Belirli bir güzergahta sınav yapmak kursiyerleri ezbere alıştırmak gerçek eğitimden uzaklaşmak demektir. Alınan dersler de nerede nasıl davranacağını ezberleyen kursiyerler sınavlar da ezberlediklerini gerçekleştirerek sürücü belgesi almaya hak kazanmaktadır. Oysa gerçek trafik ezber ile uzak yakın alakası olmayan her an her tür tehlike ile karşılaşabilecek olgular barındırmaktadır. 
Ülkemiz gerçekleri de düşünüldüğünde kursiyerlerin de bir an evvel sürücü belgelerine kavuşmak için bu olguları ezberleme ye sıcak baktığı göz ardı edilemez. Biz eğitime önem veren bazı usta öğretici ve kurslar bir çok kursiyerimizi zor ile de olsa gerçek trafikte olası tehlikelere karşı önlem alma ve diğer yollar içerisinde eğitim vermeye çalışmakta idik. Lakin anlaşılması imkansız bir durumda son olarak 19 Ekim 2017 tarihinde resmi gazetede yayınlanan MTSK yönetmeliğinde ÖÖKGM tarafından güzergah dışı eğitim de yasaklanmış ve tüm ders ile sınavlar güzergaha hapis edilmiş durumunda bırakılmıştır. Bunun nedeni olarak denetimlerin yapılabilirliği denmektedir. Ancak bu da gerçekçi değildir. Bir çok ilçede sınavcılar ile kurslar dostane ve menfi ilişkiler içerisinde olduğundan hakiki bir denetim mekanizması çalışmamaktadır. Varsayalım ki çalıştı, bu böyle olsa bile koca bir ülkenin sürücü eğitimini ezbere bağlamak ne yazık ki tirajı komiktir. Bazıları da bu uygulamanın bazı kamu çalışanlarının daha fazla ek gelir elde etmek maksadı içerdiğini de dillendirmekte olup gerçeklik payı çok da uzak değildir. Kursiyerlerin otoyol, köy yolu, merkezi yerler, sıkışık trafik, gibi önem içeren bölgeler de eğitim yapmadan sürücü belgesi edinmeleri takdir edilecektir ki rezalet derecesindedir.
Burada çok acı bir gerçeği hatırlatmak zorundayız ki, bu da öncesinde hiç bir tecrübesi olmayan bir kursiyerin sınavda başarılı olup da sürücü belgesi almaya hak kazandığı andan on dakika sonrasında başka bir otomobil ile farklı bir yola çıkartsanız ya anında bir kazaya karışacağı ya da yola çıkamayacağıdır. Yani ülkemiz gerçeği ile, ne yazık ki henüz yeterliliği olmayan bireyler bu sistemden dolayı ehil ilan edilip halk deyimi ile şoför ehliyeti verilip trafiğe gönderilmekte ve acı sonuçlar kaçınılmaz hale gelmektedir.
Diğer önemli konulardan biri ise sınavda görevlendirilen kişilerin durumlarıdır. Sınavcı olarak genelde MEB ilk öğretim okullarında ki öğretmenler, MEB ilçe müdürlüklerinde çalışan memurlar, Kaymakamlık memurları hatta Tapu memurlarına kadar sınavcı olabilmektedir. Sınavcılarda büyük çoğunluk ilk öğretim öğretmenlerinden yapılmaktadır. Sınavcı olabilmek için açılan hizmet içi eğitimlere katılmak kafidir. Üç hafta süren bu kurslarda nasıl bir eğitim verildiği hatta verilmediği ve bu eğitimin kimler tarafından verildiği, öğretmenlerin bu eğitimlere ne durumda ve ne kadar katıldığı da ortadadır. Bu eğitimlere katılabilmek için üç yıllık bir sürücü belgesi sahibi olmak kafidir. Şöyle düşünelim üç yıl önce meslektaşlarından sürücü belgesi almış bir öğretmen üç yıl sonra sınavcı olabilmektedir. Bu sınavcılar minübüsten hallice 27 kişilik enkaz denebilecek ve zor ile yürüyen iri taşıtlarda ölçme değerlendirme yapmakta ve ağır vasıta ehliyeti verip 52 kişilik uzun yol otobüslerine sürücü göndermektedir. Kamyonlarda ve motosikletlerde de durum aynıdır. Bu ilk öğretim öğretmenlerimizin yol tecrübeleri, konu ile ilgili bilgi birikimleri de olmadığı gerçeğini göz önüne getirdiğimizde acı bilançonun gerçekleri karşımıza çıkmaktadır. 
Bu sınavcılar hafta içi kendi asıl mesleklerinde olduğundan sınavlar ne yazık ki tüm dünyanın tersine hafta sonlarına kıstırılmış, ezbere dayandırılmış ve belirli bir güzergahta yapıldığından tamamı da aynı anda başladığından birbirinin peşi sıra düğün konvoyu gibi giden otobüsler, kamyonlar, otomobiller ve motosikletler ile saatte kırk kilometre sürat ile güya ölçülüp değerlendirilmektedir. Bu ölçme ve değerlendirme de viteslerin yarısı dahi kullanılmamaktadır. 2011 yılında sınavcıların yetersizliği yüzünden anlayamamaları nedeni ile yedek güvenlik pedallarına sesli ve ışıklı sistemler taktırılmış ancak yine de anlayamamalarından yedek güvenlik pedallarının olduğu ön koltuğa alınmışlar ve o günden günümüze kadar hemen her sınavda eksilmeyen kazalar meydana gelmektedir. Bu sınav anı kazalarında ciddi yaralanmalar hatta Yozgat'ın Sorgun ilçesinde ölüme ulaşan sonuçlar doğmuştur. Tüm detaylar fotoğraflar ile yerel basına yansımış ne yazık ki ÖÖKGM yetkilileri oralı olmamıştır. Millet olarak oldukça duygusal yapıya sahip bireyler olduğumuz düşünüldüğünde ise bu sınavcı öğretmenlerimizin bir iki yıl evvelki öğrencileri, komşularının çocukları, akrabaları veya yaşadığı ilçedeki selamlaştıklarına da maddi yönden faydası olur düşüncesi ile sınavlarda yardım etmeleri aslında o bireylere yarardan çok zarar vermektedir. Bu nedenler ile denetimler gibi sınavlar da fiyaskoya varan sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Direksiyon eğitimi sınavlarında ki denetimleri ise maarif müfettişlergerçekleştirmekte ancak konu ile ilgili motosiklette geri vites sorma, otobüsün motorunu görmeyi isteme gibi bilgisizlikleri fıkralara mevzu olmaktadır. Tüm bu kamu personelinin sınavlarda görev alma istekleri tamamen maddiyat üzerine kurgulanmış olup zatenkamuda bir işi ve maaşları olduğu düşünüldüğünde bariz ülkemiz gerçeği olan işsizlik açısından iç acıtmaktadır. MEB otuz yıl boyunca geçen zaman zarfında uzman sınavcı kadrosu oluşturamamış olup tamamen yetersiz kimselerin ek gelir maksatlı sınavcı olduğu günümüz Türkiye'sin de trafiğin kan gölüne dönüşmesi paydasında eğitimin boyutu düşünüldüğünde en yüksek hisseye sahiptir. 
Bilindiği üzere nerede ise tüm dünyada eğitim ile en önemli kısmı olan ölçme ve değerlendirme sistemleri özel sektöre yüklenmiş, özel sektör ise konusunda uzmanlaşmış bireyleri görevlendirme neticesinde sonuca ulaşmıştır. Eğitimin önemi ölçme ve değerlendirme neticesinde ortaya çıkmaktadır ki bazı menfaat sahipleri bu sistemin devlet elinde kalmasının halkımızda güven teşkil edeceğini söyleyebilmektedirler. Yürüyen bu çarpık düzenden beslenen bu kimseler gerçek eğitim ve ölçme değerlendirme de yetersiz kalacakları endişesi ile dünya üzeri olmayan bir sistemi sadece kendi şahsi menfaatleri adına savunabilmektedir. Unutmamak gerekir ki araç muayeneleri de bir ölçme ve değerlendirmedir. 2008 Ocak ayı itibari ile özel bir kuruma devir edilmiş olup, kamu elinde iken olan güvenilirliği ruhsatname arasında meblağ gönderilip aracın görülmeden muayene olduğu kadardır. Oysa ki özel sektör de sinyal lambanızın bile yanmaması aracınızın muayeneden geçmemesi için yeterlidir. Bu özel kurum personelinin kendi üzerlerine kayıtlı olan araçları ise iki ayrı teknisyen tarafından muayene edildikten sonra bir de uzman tarafından muayene yapılmakta olduğu da sanırız ki biliniyordur. Ayrıca ortalama bir hesap yapıldığında özel bir kurumun bu sisteme ele alması neticesinde kamunun gelir seviyesinin kat be kat artacağı da çok basit bir hesaplama neticesinde ortaya çıkacaktır ki, ilgili MTSK yönetmeliğinde toplanan sınav ücretlerinin kamu memurları arasında nasıl bölüşüldüğü alenen yazmaktadır. Yani bu durumda da Devletimiz ÖÖKGM tarafından zarara uğratılıp olay kamu memurlarının gelirine endekslenmiştir.
Gerçek ölçme ve değerlendirme yapamayan ÖÖKGM tüm sürücü sistemlerini belirli bir güzergahta ki ezberlenen olgulara bağlamak ile birlikte tek hatadan kursiyer bırakıyoruz ve AB'yi geçtik şeklinde olan yazılı ve sözlü bildirimleri ile halkımızı gerçek dışı söylemler ile oyalamaya çalışmaktadır. İlgi ve alakanıza şimdiden teşekkür ederiz.”.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER